AHMET CEVAT

Büyük bir gayret
ve çaba ile
yaşayan, işkolik birisi

Röportajlar

Tanışmamız Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı görevini devraldıktan sonra gerçekleşti. Hoca biliyorsunuz Almanya'da çalışmalarını sürdürüyordu. Dolayısı ile bizim bir yılda 2 defa yapılan genel kurul toplantılarımız vardı, ama onlardan ziyade tabii hoca bunlara katılamıyordu. Fakat İstanbul'da Gülhane Parkı'nda açılan İslam Bilim Tarihi Müzesi ve Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’nda yapılan toplantılar ve oraya gelişleri, ziyaretleri esnasında kendisi ile tanıştık ve ondan sonra, yani o tanışıklıktan sonra da hoca ile irtibatımız devam etti. Hemen hemen her sene yapılan genel kurul toplantılarına hoca kendisi de katılıyordu ve bu esnada, toplantı esnasında ve toplantı sonrasında yemekte vesairede görüşmelerimiz, sohbetlerimiz oldu. Hatta sağ olsun birkaç sene önceki bir toplantıdan sonra özellikle benim kalmamı isteyerek biraz sohbet etmek istediğini söyledi. Akademi tarafından benden iki dönem önce, 2005 yılında, hocanın “İslam'da Bilim ve Teknik” adlı eserinin Türkçeye çevrilmesi ve Türkçe çevirisinin telifi ve yayın hakları hoca tarafından akademimize devredilmişti. Bir de 3. baskının hoca adına kurulan vakıf tarafından yapılması ile ilgili protokol çerçevesinde de ayrıca temaslarımız oldu. Şimdi tabii karakter tahlili zor bir iş. Ancak bununla birlikte şunu da söylemek gerekir. Hoca, güncel deyimi ile adeta işkolik birisi. Yani aşırı çalışkan, gayretli ve mesela geçen sene ben 27-28-29 Ocak 2018 tarihinde hocanın, daha önceki görüşmelerimizde, “başkan gelmedin, ziyaret etmiyorsun” bizi gibi biraz sitemleri olmuştu. Bir vesile oldu, bir toplantı dolayısıyla Almanya’ya gitmemiz gerekmişti. O çerçevede kendisini ziyaret ettik. İlginçtir, bir kısmı hafta sonuna geliyordu bu ziyaretimizin ve hoca hafta sonu bile çalışıyordu. Yani 90 küsur yaşında bir insanı düşünün; çalışıyordu, arabasını kendi kullanıyordu ve hatta ilk gittiğim akşam hoca beni otele bırakmak istedi araba ile. Fakat yolu karıştırdı. Ben ısrar ettim “Hocam ben yürürüm şuradan”. Uzak olmayan bir yerdi. Israr etti, ben zorla artık biraz dolaştıktan sonra “Hocam ben biraz da yürürüm. Siz eve gidin” falan dedim. Yani böylesine hem nazik, bilgili, yaşı bizden bir hayli büyük olmasına rağmen çok duyarlı bir kişi olarak kendisini tanıyoruz. Bunun ötesinde hoca yaptığı işi çok seven bir kişiydi. Zaten bir insan yaptığı işi sevmezse zaten çok fazla başarılı olması da beklenemez. Deyim yerindeyse hoca kendisini bir bakıma işine adamış bir kişiydi. Sadece yüksek motivasyon ve isteklilik değil, söylediğimiz gibi çok büyük bir gayret, çaba ve çalışkanlık burada çok temel bir şeyiydi.

“Kütüphanesini Türkiye’ye taşımak en büyük hayaliydi”

Öğrenmenin, hadisi şerif’te belirtildiği gibi, beşikten mezara kadar bir süreç olduğunu yaşayarak bir bakıma insanlara gösteren, tebliğ eden bir kişi olarak ben hocayı değerlendiriyorum. Çünkü hoca yirmiden fazla, bu konuyu kendisi ile konuştuğumuzda biraz tevazu gösterdi ama, yirmi yedi kadar dile vakıf olduğu, sözgelimi İslam Bilim Tarihi ile ilgili herhangi bir eseriyle ilgili bir çalışma eğer bilmediği bir dil ise o dili öğrenebildiği kadar öğrenip ondan sonra, o şekilde o eserle ya da o konularla ilgili çalışmalarını sürdürdüğünü biliyoruz. Çok titiz, işine son derece bağlı, çalışkan ve her ne kadar 1960 darbesi sonrasında 147’ler diye adlandırılan, üniversitelerden ihraç edilen hocalar arasında olsa da kimi başka spekülasyonlar olsa da hoca Türkiye’ye, ülkesine, milletine son derece bağlı bir insan olarak ben kendisini tanıdım. Şimdi geçen seneki ziyaretimiz esnasında hoca tabii Türkiye'ye dönmeyi ve deyim yerindeyse hayatını burada tamamlamayı kararlaştırmıştı. Bunu da açıkça söylüyordu. Nitekim yavaş yavaş zaten bu İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı, işte oradaki ilgili müze ve benzeri çalışmalar dolayısıyla da zaman zaman Türkiye'ye geliyordu ve açıkça başka mecralarda da ifade ettiği gibi, Türkiye'ye temelli gelmeyi düşünüyordu. Hatta o kapsamda kendisinin kütüphanesine, deyim yerindeyse 2. bir paralel kütüphane kurmuş idi, orada Arap-İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Enstitüsü; Frankfurt'taki enstitüde, enstitüye ait olanların dışında bir de kendi imkanları ile kendi parasıyla aldığı aşağı yukarı oradaki eserlerin birer nüshasını da kendi adına bir bakıma temin ettiği bir başka kütüphanesi vardır ve o kütüphaneyi Türkiye’ye taşımak da en büyük hayallerinden bir tanesiydi. Bu kütüphaneden bahsetmişken maalesef geçen yıl, hocanın vefatından önceki yıl bu konuda iki girişim maalesef kısmet akamete uğradı. Çünkü Alman hükümeti eserlerin tamamını Türkiye'ye nakline izin vermedi. İlginçtir, ben o eserleri son ziyaretim esnasında kendisi ile sohbet ederken bu endişemi kendisine belirtmiştim. Dedim ki “Hocam, Almanlar bunların Türkiye’ye nakli konusunda bir sıkıntı çıkarmasın sakın”. O da dedi ki, “Ya olur mu, ne münasebet. Bunlar benim kendi paramla aldığım ve kendi adıma kayıtlı şeyler. Diğer enstitüye ait olanlar onları ayrı” dedi. “Zaten ben onları almıyorum” demişti. Ama maalesef korktuğumuz biraz başımıza geldi. Şu anda bir kısmını zannediyorum kayyum ataması gibi bir sürece tabii tutmuşlar. Ancak inşallah, o konuda eğer bize düşen bir şey var ise o konuda bize gayret göstereceğiz. Onların Türkiye’ye gelmesini sağlamak hem hocanın hatırasına ve bir bakıma vasiyetinin gereği, hem de Türkiye'nin bilim birikimine, bilimsel birikimine bir katkı, önemli katkı.

Fuat Sezgin Hoca bizim şeref üyemizdi, akademimizin, Türkiye Bilimler Akademisi, TÜBA’nın şeref üyesiydi. Yani hocanın bize üye olması gayet haklı, çok doğal, çok fazla olan bir konu. Ayrıca hem akademimiz açısından gurur verici bir üyelikti bizim açımızdan. Öncelikle şunu söyleyelim; Fuat Sezgin Hoca’nın “İslam’da Bilim ve Teknik” isimli 5 ciltlik eserinin Türkçeye çevirisini TÜBA yapmıştır, hocanın verdiği izinle ve gene bu eserin Türkçe’ye çevirisinin telifi, yayın haklarını da hoca sağlığında, 2005 yılında Prof. Dr. Engin Bermek Hocanın akademi başkanı olduğu zamanda TÜBA’ya devretmiştir. Bu kapsamda biz bunun 3 tane baskısını yaptırdık. Buradaki baskılar da birisi Kültür Bakanlığı, ikincisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, üçüncüsü de Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı tarafından en son 3. baskı benim zamanımda yaptırıldı ve bunun gene biz baskılarını inşallah devam ettireceğiz. Yani bilim hayatını yaymak konusunda... Hocamızla Almanya ziyaretimizde en son konuştuğumuz İngilizce versiyonunda yayın hakkını ya da işte bize verseniz onu da yayınlasak diye konuşmuştuk. Ama onu ikmal edemedik. Yani hoca olumlu konuşmuştu ama, yani sağlığında onu tamamlayamadık. İşte onların kendi meşgalesi, sonra rahatsızlanması vesaire gibi sebeplerden bunu tamamlayamadık. Dolayısıyla bu konu bir kere Fuat Sezgin Hoca ile ilgili olarak biz biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Fuat Sezgin yılı ilan edildi. Özellikle İslam Bilim Tarihi konusunda Türkiye'de anabilim dalları oluşturulması ve çalışma yapılması hususunda da bir çalışma yapmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü Türkiye'de bilim, en azından alanım değil benim ama görebildiğim kadarıyla bilim tarihi konusunda çalışan sınırlı sayıda bilim insanımız var. Bu konuyu biraz özendirmemiz, bu konuda çalışmayı biraz teşvik etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü buna bizim Türk milleti olarak daha fazla ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Çünkü biz özellikle 200 yılı aşkın bir süredir deyim yerindeyse uluslararası yarışta, biraz geride kalmış ya da kaybeden tarafta kalmış bir toplumuz. Bunun getirdiği özgüven sorunlarımız olduğunu da öncelikle kabul etmemiz gerekiyor. Yani toplum olarak Türk toplumu ve İslam dünyası olarak bu yarıştaki kaybeden taraf olmanın getirdiği bir eziklik ya da özgüven noksanlığı az ya da çok hepimizde ya da her İslam toplumunda var görünüyor. Dolayısıyla bunun behemehal tamir edilmesi gerekir. Bu kapsamda İslam Bilim Tarihi konusunda yapılacak çalışmaların ben son derece değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü gerek Türk toplumu gerekse geniş İslam topluluğu ya da ümmeti açısından bakıldığı zaman aslında çok geniş hazinelere sahibiz bu konuda. Yani kabaca 7. yüzyıldan 14-15. yüzyıla kadar İslam'ın aslında çok parlak bir döneminin var oldu, ancak bunun üzerinin örtüldüğü, müslümanların da bu mirası yeterince sahip çıkamadığı bugün daha iyi gördüğümüz bir gerçektir. Zaten, bence Fuat Sezgin hocanın en önemli katkısı gerek Doğu, gerekse Batı, bu belki çok tarihi sınıflandırma uymayabilir ama ben öyle ifade edeyim, gerek Türkiye'nin de içinde bulunduğu Doğu İslam Dünyası, gerekse Endülüs'ün 800 yıl kadar Hakimiyet süren İber Yarımadası'nda Endülüs Devleti'nin, İslam Devleti'nin oluşturduğu bilimsel üretimin bir bakıma uzun yıllar farkında olmadan yaşadık ve Fuat Sezgin Hoca sürekli bu durumun altını çiziyordu,özellikle de bunu çeşitli görüşmelerde de beyanatlarında ve röportajlarında da sıkça ifade ediyordu; belki kendilerine rahmetlinin yaptığı en önemli katkı bir bakıma bu yaklaşık 700-800 yıllık İslam'ın bilim ve kültür bakımından son derece parlak ve üretken dönemine ait üstü örtülmüş ve İslam’a aidiyeti, müslümanlara aidiyeti kapatılmış mirasın açığa çıkarılması ve az önce sözünü ettiğim İslam toplumları üzerindeki az ya da çok etkisi olduğu meydanda olan özgüven eksikliğinin tamiri bakımından bu açığa çıkarmanın son derece önemli olmasıdır. Nitekim burada hoca özellikle orada Batı’nın ve oryantalist bakış açısının da çok ciddi bir eleştirisini yapan kişi olarak da tanınıyor en azından. Çünkü ona göre Batılılar İslam’dan devraldıkları bu mirası bir bakıma onlardan devraldığını, yani müslümanlardan devraldıklarını başarıyla üzerini yıllar boyunca kapatmışlardır.  Çünkü müslümanların bir de aracılık rolü olmuştur bence. Bir kendi ürettikleri vardı bir de Yunan eski kadim medeniyetlerden alarak geliştirdikleri bilimsel ve kültürel miras vardı. Bunların bir bakıma Batı’ya ve dünya bilimine aktarılmasında çok temel bir rol oynamıştır. Bu kapatılan rolün, üstü örtülen bu rolün üzerine açmak suretiyle, bence son derece tarihsel bir rol oynamıştır Fuat Sezgin hocamız. Tam bu minvalde, biz de akademi olarak özellikle Türkiye'nin bütün bilim adamlarını kapsayan özerk, Milli Bilimler Akademisi olarak Türk-İslam bilim ve kültür mirasımıza ilişkin olarak imkanlarımız ölçüsünde üzerimize bazı görevler düştüğünü ve bunları yerine getirmemiz gerektiği görüşüyle bazı çalışmalar yürütüyoruz. Bu bağlamda benim şahsen çok önem verdiğim zorluklar olmakla birlikte Türk-İslam bilim ve kültür mirası projemiz vardır. Önce Türk-İslam bilim kültür klasikleri diye çıkmıştı bu. Ancak klasik lafının biraz çok iddialı olabileceği düşüncesi ile sonunda böyle bir karar verdik. 2015'ten itibaren Sayın Cumhurbaşkanımız da bir ön yazı ile onurlandırdılar bu projemizi. 2018'in başında da Sayın Cumhurbaşkanımız TÜBA ödül törenlerinden sonra 2. projemiz olarak resmen Cumhurbaşkanlığı himayelerine aldı projeyi. 20 kadar eseri burada biz yayınladık, bu da geniş anlamıyla bilim ve kültür tarih ile ilgili Türk-İslam hafızasında, medeniyeti hafızasında üretilmiş eserlerin, ki bunlar zamanın işte farklı Türk lehçelerinde Arapça-Farsça ya da farklı dillerde yazılmış eserlerin bugünkü Türkçeye çevirisi ya da latinizasyonu, transkriptsel yapılması suretiyle bunların yeni ve bugünkü ve gelecek kuşaklara aktarılmasını hedefledik. Benzer bir kaygı ve amaçla bunu yaptık biz de. Çünkü şu anda Türk toplumu dahil bütün İslam toplumlarının biraz özgüven tamirine ihtiyacı var ve benim biraz basitleştirerek ifade etmeye çalıştığım gibi bu projedeki bizim asıl amacımız atalarımızın savaşmaktan başka şeyler yaptığını da bugünkü ve gelecek nesillere göstermektir. Bu mütevazi görünebilir, çok da şey değilim. Yani birden çok radikal değişiklere yol açacak diye düşünüyorum. Ama bunun ufak gibi görünse de toplumsal ve topyekün gelişmemiz ve kalkınmamız için bence olmazsa olmaz şartlardan biri olan sağlıklı bir özgüvenin inşasına önemli bir katkı olduğunu değerlendiriyorum. Bu faaliyetimiz devam edecektir.

“Bilim disiplinlerinin tarihçesi yeni baştan okunmalı”

Bunun dışında belki önümüzdeki dönemlerde akademi olarak geliştirilebilecek konulardan birisi de, söylediğimiz gibi Fuat Sezgin yılını da vesile kılarak özellikle Türkiye'de bilim tarihi konusundaki çalışmaları biraz daha özendirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Burada biz akademi olarak üzerimize düşen görevleri elimizden geldiğince yapmaya çalışacağız.  Şimdiye kadar 500'e yakın insana genç bilim insanları, Üstün Başarı Genç Bilim İnsanı, bu ödülleri biz verdik... Kısaca şunu ifade etmek gerekir, yani kişisel kanaatim şudur; yani Türkiye’de eğitimin her düzeyinde, özellikle medeniyetimize ait değerlerin ilgili bilim disiplinlerinin tarihçe kısmında en azından yeteri kadar yer almadığı görüşündeyim. Dolayısı ile burada Fuat Sezgin hocanın büyük ölçüde gün ışığına çıkardığı ve onun dışında bir İslam bilim tarihi üzerinde çalışan diğer yerli ve yabancı bilim insanlarının da katkıda bulunduğu bu konuya dair birikimin kitaplarımızda daha fazla yansıması gerektiğini düşünüyorum. Bunun dışında bir başka konu, Fuat Sezgin hocanın aslında şu anda mütevazi gibi görünüyor ama bunun kıymetinin ileride daha iyi kavranacağını düşünüyorum; kendisinin İslam-bilim tarihindeki ulaştığı eserlerdeki verilere dayalı olarak müslümanlarca keşfedilen birçok bilimsel alet edevatın bire bir aynısını üretme çabası var biliyorsunuz. Yani İstanbul’daki İslam bilim ve teknik tarihine dair müzede,1000’e yakın, 800 civarında aletin örnekleri var. Dolayısı ile burada en azından başta İstanbul olmak üzere bu ziyaretin, yani bu müzenin daha fazla çocuklar, öğrencilerimiz tarafından ziyaret ettirilmesi meselesi olabilir. Bu konuda yapılacak belgesel yayın ve tanıtımların daha fazla müfredatta ve kitaplarımızda yer almasının uygun olacağını değerlendiriyorum. Bunun dışında da özellikle üniversite düzeyinde de bilim tarihi ve bunun içerisinde de İslam bilim tarihi konusundaki bilimsel çalışmaların, organizasyonların ve projelerin özendirilmesinin ülkemiz açısından yararlı olacağını düşünüyorum. Söyle söyleyelim, hocanın ilk çalışmalarının hadis üzerine olduğunu, Buhari kaynakları üzerine çalışmaları olduğunu, hatta yine bu çalışmaları esnasında o zamana kadar hâkim görüş olan; hadislerin rivayetinin tamamen sözlü rivayet zincirlerine dayalı olduğu görüşünün ulaştığı bazı bulgularla ciddi şekilde sarsıldığı konusunda az çok bilgi sahibiyim. Yani hocanın yaptığı çalışmalar sonucunda bugün meşhur olarak bildiğimiz, muteber saygın olarak kabul ettiğimiz hadis alimlerinin sanıldığı gibi tamamen sözel aktarmalara dayalı olarak hadisleri toplamadıkları, aktarmadıkları; bunların aynı zamanda yazılı kaynaklara da müracaat ederek bu işi yaptıkları bulgusu aslında basit gibi görünen ama bence önemli bir husustur. İkinci bir konu da şudur, yani bunu bir müslüman olarak bildiğim kadarıyla ifade etmek istiyorum; son zamanlarda çünkü bu konuya dair Kur’an ve hadis-i şeriflerin bir güven konusu olan konuları da dahil her şeyinin biraz gereksiz yere tartışıldığını ve yetkili olmayan kişilerce tartışıldığını, tartışma konusu yapıldığını; bunun da kanaatimce çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Çünkü şunu ifade edelim, tarih boyunca dinlerin tahrifi meselesi önemli bir mesele olmuştur; inanç sahipleri ve dinler bakımından ve bu dini bozma gayretleri de özellikle İslam dışı odaklar tarafından yönlendirilen bu harekette tarihte olduğu gibi kanaatimce bugün de sürmektedir. Ben hadislerin ve ondan başka diğer İslami referans kaynaklarının, güvenilmez olduğu manasına girebilecek tartışmaları çok sağlıklı bulmuyorum.

“Topyekün kalkınma için gerekli motivasyon”

Burada özellikle şunu ifade etmek gerekir, marifet iltifata tabidir derler eskiler. Çok önemli bir sözdür. Burada bilimsel çalışmaların son zamanlarda doğal olarak öncelikle maddi, somut çıktı veren ve kısa vadede ekonomik değere dönüştürülen bilimsel çalışmalara daha fazla öncelik ve ağırlık verilmesi şeklinde yürütüldüğü gerçeğini gözlemliyoruz. Bu çok anormal değil. Ama eğer buradan ibaret kalır isek, yani kısa vadede somut ve paraya tahvil edilemeyen sonuçlar veren bilim tarihi gibi, diğer sosyal ve beşerî bilimler gibi, hatta temel bilimler gibi alanlardaki çalışmaları ihmal eder isek o zaman bilimsel kalkınmamız ve yenilikçilik performansımızda istediğimiz hedeflere ulaşamayız diye düşünüyorum. Bunun altını çizmek istiyorum. Yani sadece kısa vadede ekonomik bir değere dönüştürülenler ile sınırlı kalmamalı araştırma geliştirme yenilikçilik teşviklerimiz, projelerimiz, çabalarımız. Özellikle bilim tarihi konusundaki şeyler bilimsel ve topyekün kalkınma için gerek duyduğumuz motivasyon ve özgüvene katkı bakımından bence altı çizilesi bir öneme sahiptir. Aynı zamanda sosyal ve beşerî bilimler genel anlamıyla bakıldığı zaman bilimsel ve yenilikçilik performansı açısından da çok önemli olan zihniyet oluşumu ve motivasyon açısından yine çok belirleyici öneme sahiptir. Dolayısıyla bilimsel gelişmeyi ve bunun yol açacağı toplumsal sıçrama ya da kalkınmayı bir bütün olarak değerlendirmek zorundayız. Burada ilgili bütün paydaşların olabildiğince iş birliği içinde ve çok disiplinli ve katılımcı bir anlayışla çalışmasının son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Biz de akademi olarak zaten olabildiğince ilgili paydaşlarla mümkün olduğu kadar katılımlı ve paylaşımcı bir yaklaşımla iş yapmaya çalışıyoruz. İnşallah gelecek kuşaklar için de iyi bir örnek olarak kalmaya devam edecektir, kültürümüzde varolan bir deyişle, bu yaptıkları akarları yararlanmaya devam edecek insanların bulunması hasebiyle yaptığı katkı ve çalışmalardan  amel defteri de açık kalacaktır diye umut ediyorum. Mekânı cennet olsun efendim.