BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Bir
Medeniyet
Savaşçısı

Fuat Sezgin, sadece bu arşivlik cümlelerin değil, ömrünü adadığı binlerce el yazma eserin, adeta tek tek her sayfasının bedelini ödemiş, sözlerinin altına hayatıyla imzasını atmış bir şahsiyettir. Asırlara tanıklık için verdiği emekle gelecek nesillere büyük bir emaneti intikal ettirmiştir. Sözkonusu emanet, şüphesiz ki, öncelikle bu şahsiyettir; bitmek bilmeyen bir gayret, samimiyet ve adanmışlıktır.

Nedir bu adanmışlık, niyedir bu çile? Neyi yitirdiğimizi hatırlatmak için. Muazzam bir definenin üstünde nasıl acınası bir yoksulluğu kendimize reva gördüğümüzü haykırmak için. Ölü toprağı serpilmiş bir hafızayı diriltmek, asırlar var ki unutulmuş bir medeniyet bestesini bigâne ve bihaber nesillere duyurmak için… Bereketli ömrünü böylesi büyük bir davaya sarf eylemiş, müstesna bir bilim adamının, bir hakikat aşığının çilekeş ve çetin mücadelesine mütevazı bir tanıklıktır.

Ben 50 yıl evvel bugünü yaşayan Müslümanlar ile bir yere varılamayacağını gördüm. Bir karar verdim, ilerde, para, makam düşkünlüğü olmayan, Batı ile hesaplaşma derdi olan, çalışma sorunu olmayan, muhayyel bir Müslüman nesil için malzeme hazırlamaya karar verdim.

Memleketimi çok seviyordum,

çok şeyler yapmak istiyordum.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Bitlis'ten

İstanbul'a

Fuat Sezgin… Neredeyse bir asır evvel, 1924’ün 24 Ekim’inde Bitlis’te Dünya’ya geldi. Doğubayazıt’ın kırık dökük sıralarında başladı ilim yolculuğu. Ortaokul ve lisede ise gurbeti Erzurum’un buza kesmiş yatakhanelerinde yaşadı. Takvimler 1943’ü gösterdiğinde üniversite tahsili için hayatının başkenti İstanbul’un yolunu tuttu.

Fuat Sezgin’in İstanbul Üniversitesi Talebe Hüviyet Kartı

İstanbul, bu destansı maceranın en önemli durağıydı. Kendini bildi bileli matematikle arası iyi olduğundan hayalinde mühendislik vardı. Kaderin onunla ilgili planı ise bambaşkaydı. Bir yakınının davetiyle katıldığı konferans onun tüm rotasını değiştirecekti. İstanbul Üniversitesi’nde İslam İlimleri ve Şarkiyat hocası Alman Hellmutt Ritter’in konferansından çıktığında mühendis olmak gözünde küçülmüştü. Kayıt tarihinin geçmiş olmasına aldırmadan Fen Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Araştırmaları bölümüne kayıt yaptırmak için çabaladı ve başardı. Böylece şantiyeler bir mühendisten mahrum kalacak fakat İslam ilim tarihi, kendisini toprağın altından çıkaran eşsiz bir define arayıcısına kavuşacaktı.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Hellmut

Ritter

Hellmutt Ritter, akademi çevrelerinde saygın bir isimdi ve disiplini ile tanınırdı. Talebelerinden ilme karşı diri bir heyecan ve merak beklerdi. Dersi aslında tam bir yıldızlar geçidiydi; -nicedir sönmüş yıldızların geçidi-: El-Harezmî mesela, cebir ve astronomi dallarında ne eserler kaleme almıştı. Ibn Yunus astronomi, trigonometri ve fizik için hangi kıymetli çalışmalar yapmıştı. Optiğin babası İbn El-Heysem, modern Batı fiziğinin filizlenmesine vesile olan Kitab’ul Menazır adlı kitabını ne kadar da erken yazmıştı. El-Birunî, sayılar kuramı, Hint hesabı, ay ve güneş tutulmalarına dair öncü niteliğindeki 113 eserle bilim tarihine nasıl da silinmez bir mühür vurmuştu... Alman hoca, anlattıkça talebelerinden birinin ufkunu çağlar öncesine ve ötesine doğru genişlettiğinin farkında bile değildi. Fuat Sezgin, yolun başındaydı ama sonuna dek yürümek için gereken aşk ve şevkten dağarcığında yeterince vardı.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Akademi

Yüksek lisansını Arap Dili ve Edebiyatı üzerine yapar. İlk tezi Bedi İlmi’nin Tekamülü’nü 1947 yılında yayımlar. Bunun ardından Ritter’in danışmanlığında Ibn El-Musenna’nın Mecazul Kur’an adındaki dilbilimsel tefsirini konu alan ikinci tezini hazırlar.

Doktora çalışmasını ise en büyük hadis kaynağı olan Buharî üstüne yapar. Araştırmalarında Buharî’nin yazılı kaynaklar kullandığını tespit etmesi oldukça önemli bir keşiftir. Fuat Hoca’nın keşfinden önce akademisyenler ve muhaddisler, hadis mecmuaların sözlü rivayete dayandığını savunmakta idiler. Buharî’nin kaynaklarına dair takdim tezini 1950 yılında yayımlar ve bu tez Avrupalılar arasında tartışma konusu olmaya o gün bugün devam eder.

Fuat Sezgin’in İlahiyat Fakültesi Asistanlık Hüviyeti

Dr. Fuat Sezgin’dir artık, doktorasını vermiştir ama Türkiye’nin ilk İlahiyat Fakültesi’nde asistan sıfatıyla çalışır. O yıllarda asistanlığa ara verip askerlik vazifesini tamamlar.

Dr. Fuat Sezgin klişelerin değil hakikatin peşindedir. Tabularla arası hiç iyi olmamıştır. Ilimde derinleştikçe pek çok tabuyu İbrahim’in elindeki balta misali tuzla buz edişi bundandır. Yazma eserlere, kaynaklara olan hakimiyeti sayesinde Carl Brokelmann’ın meşhur 5 ciltlik Arap Edebiyat Tarihi eserini tashih ederken pek çok yazma eserin ihmal edilerek esere konmadığı tesbitinde bulunur. Düzeltmek için başladığı eserin silbaştan yazılmasına karar verir.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Karanlık
Mayıs ve
Frankfurt

Aylardan Mayıs’tır ve Türkiye, askerî darbe ile karşı karşıyadır. 27 Mayıs ile birlikte sosyal, siyasi, hayatın her alanını insana dar eden yasaklar yürürlüğe konur. Baskılar akademinin kürsülerine kadar uzanır. Pek çok akademisyen kara listeye alınıp 147’liler olarak ilan edilir ve üniversitelerden atılır. Fuat Sezgin o günleri şöyle anlatır:

1960 sonlarına doğruydu. Bir gün evimden çıktım. Baktım gazete satan çocuklar bağırıyordu: ‘Yazıyor..yazıyor..147 akademisyenin üniversiteden atıldığını yazıyor’ diye. Ben de enstitüye gidiyordum gazeteyi aldım, baktım, benim adım da yazılıydı. Alıp çantama koydum. Enstitü yerine Süleymaniye’ye, kütüphaneye gittim. Kitap okumaya başladım. Memleketimi çok seviyordum, çok şeyler yapmak istiyordum. Bir enstitü kurmuştum. Saat gibi işliyordu. Süleymaniye’de, Amerika’daki Almanya’daki dostlarıma bir kaç kısa mektup yazdım. ‘Bugünden itibaren üniversiteden atılmış biriyim, yanınızda çalışmak isterim, benim için bir yer var mıdır?’ diye. 10-15 gün içerisinde üç üniversiteden cevap geldi. Frankfurt, Berkeley ve Yale Üniversitesi arasında karar vermem gerekiyordu. Doğu’ya yani İran’a ve Mısır’a yakın diye Frankfurt üniversitesini tercih ettim. Çünkü İslam Bilim Tarihi kitabım bitmemişti ona malzeme toplamam gerekiyordu.

Hoca, ihraç edilmesinden sonra kasvetli bir yol ayrımındadır. Şartların kendisini ülkeden ayrılmaya zorladığını hisseder. Darbenin kıydığı büyük bir beyin, göç yolundadır artık.

Her şeye rağmen vakur ve mütevekkildir. Onu yeni tanıyan insanlar üzerinde bile güçlü bir etki bırakır. Frankfurt’taki o ilk yıllarına dair Prof. Willy Hartner ile ilgili anısı buna iyi bir örnektir:

Ben hayatımı daima planladım. Liseyi şu zamanda bitireceğim diye planladım. Üniversiteyi öyle… Şu yaşta doçent olacağım dedim ve bütün bunlarda muvaffak oldum. Baktım her şeyde muvaffak oluyorum, bende bir şımarma başladı. Ondan sonra bir askeri darbe geldi. Bir balığın üzerine atılan ağ gibi ben de o ağın içinde kaldım. O zaman baktım ki beşer olarak benim irademin bir sınırı varmış. İşte o olaydan sonra ben şuna karar verdim: Hayatımda eğer altı haftalık bir geleceğim garanti edilse, yani o kadar yaşayabilecek kadar maddi imkânım varsa, yedinci haftayı düşünmeyeceğim. Onun için önümde iki ay daha var. Para da biriktirdim, onları düşünmüyorum dedim. Adamcağız bana baktı, baktı… Ayağa kalktı, beni kucakladı. Bana dedi ki: ‘Ben ateistim, Allah’a inanmıyorum. Fakat bu kadar inanan bir insana ne kadar gıpta ediyorum!’

Prof. Willy
Hartner

“Şimdiye kadar böylesini hiç kimse yapamadı.

Senden başka da hiç kimse yapamayacak.

Tebrik ederim!”

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

İyi bir
refika

Doç. Dr. Fuat Sezgin, 1965 yılında Cabir Bin Hayyan üstüne tezini kaleme alarak, bir yıl sonra profesörlük unvanı almaya hak kazanır. “Bana Allah’ın en büyük nimetlerinden’’dediği ve kendisi gibi şarkiyatçı olan Dr. Ursula Hanım’la o yıllarda, üniversitede kürsü sahibi olduktan sonra tanışır. Bu tanışma  ile beraber Ursula Hanım yalnız eşi değil aynı zamanda çalışma arkadaşı da olur. Dr. Ursula Sezgin, bütün çalışmalarında Fuat Hoca’nın yanında yer alır. Eserlerinin editörlüğü konusunda büyük yardımları olur. İlim aşkına ve hakikat yolculuğuna adanmış iki ömür böylece birbirine yoldaş olur. Sezgin çifti için ilim daima başköşededir; öyle ki kimi zaman ekmek almak yerine kitap almayı tercih etmişlerdir.

Ursula Sezgin,
hocası Prof. Afshar ile, 1974 Frankfurt

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Büyük
eserin ilk nüveleri

Prof. Dr. Fuat Sezgin, büyük bir emeğin mahsülü olan Arap İslam Bilim Tarihi’nin ilk cildini 1967 yılında tamamlar. Ku’an ve hadis ilimleri, tarih, fıkıh, kelam, tasavvuf, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, meteoroloji, metamatik, astronomi ve astroloji gibi pek çok sahayı kapsayan dev bir eserdir bu. Eseri tamamladıktan sonra hocası Hellmutt Ritter’e gönderir, gelgelelim 3-4 ay boyunca hocasından cevap alamaz. Sonra… Kendisinden dinleyelim:

Geschicte des Arabischen Scrifttums (G.A.S) Arap İslam Bilimleri Tarihi eseri, İslam tefekkür tarihinin birçok dalındaki yazılı mirasını elden geçirmiş, tasnif etmiş, kaynakların durum tahlilini yapmış ve biyografik-bibliyografik devasa bir ansiklopedidir. Prof. Sezgin bu eseri için 40.000 yazma eseri tetkik etmiş ve o ülkeden bu ülkeye senelerini kütüphanelerde dirsek çürüterek geçirmiştir. Onun çalışmalarını sadece bir kataloglama faaliyeti olarak görmek büyük bir kadir bilmezlik olur. Bu yitik mirası tozlu raflardan, küflü bodrumlardan gün ışığına çıkarıp içeriklerini irdelemekle kalmayıp bunlardan yaklaşık 2000 ciltlik tıpkıbasım yapılmasına da muvaffak olmuştur.

Ben o zaman Almanya’daydım; o da Türkiye’de. Kendisine mektup yazdım: ‘Ne oldu hocam? “Size kitap gönderdim, henüz cevap alamadım” dedim. O zaman ‘Ne acele ediyorsun? Koca kitabı okumak lazım’ şeklinde bir cevap gönderdi. Daha sonra gönderdiği karta : “Şimdiye kadar böylesini hiç kimse yapamadı. Senden başka da hiç kimse yapamayacak.Tebrik ederim!” cümlelerini yazdı.

“Şahsen onun kadar istikametli ve bütün hayatını sadece bilimsel çalışmaya adayan çok az kişi tanıyorum. Sezgin bu zor işi tek başına başardı. Sahip olduğu o kadar kapsamlı malzemeler vardı ki Brockelman’ın sınırlarını aşmıştı.”

Prof. Gerhard Anders

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Rahatsız

Avrupa

Neredeyse insanüstü bir emeği yansıtan kitap kısa zamanda uluslararası ilim mahfillerinde büyük bir yankıya sebep olur. Olur olmasına da, Türk-Müslüman kimliğindeki bir akademisyenin böylesine abidevi bir eserle arz-ı endam etmesi Batılı çevrelerde garezkâr tartışmalara konu olmadan etmez. Hatta Hollanda’da bir yayınevi Profesör Sezgin’i davet ederek farklı milletlerden oluşan 10’dan fazla bilim insanı ile imtihan etmeye bile kalkar. Derleme heyet, küçük düşürmek için toplandığı Prof. Dr. Fuat Sezgin’den bir hayli etkilenir ama Batı’nın alışılageldik benmerkezci ve ırkçı önyargılarını, dinî bağnazlıklarını aşamazlar. Sonra da belli bir müddet sonra kendilerini lağvederler.
Şu var ki onun hakkını teslim eden hakşinas birçok Batılı da çıkmıştır. Bunlardan biri Alman bilim adamı Prof. Gerhard Anders’tir:

Şahsen onun kadar istikametli ve bütün hayatını sadece bilimsel çalışmaya adayan çok az kişi tanıyorum. Sezgin bu zor işi tek başına başardı. Sahip olduğu o kadar kapsamlı malzemeler vardı ki Brockelman’ın sınırlarını aşmıştı. El-Biruni, el-Kindi, Farabi, İbn-i Sina gibi isimleri Brockelmann gibi sadece bir yan konu olarak ele almayı uygun ve yeterli görmüyordu. Başta fen bilimleri olmak üzere bütün bilimleri belirli disiplinler altında ele almaya karar vermişti.”

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

İyi bir baba

Kendini ilme vakfetse de, vaktinin çoğunu satırlar arasında geçirse de Fuat Sezgin için aile de çok kutsal ve mühimdi. 1970 yılında baba olduğunda kızına Alman eşiyle birlikte Hilâl adını verdi. Büyük yorgunlukları arasında Hilâl onun için neşe ve teselli kaynağıydı. Kızına düşkünlüğü bu işkolik bilim adamını iyi bir baba yapacaktı. Asla düşürmediği çalışma temposuyla birlikte kızını da ihmal etmeden büyütecekti.

Fuad, Arap dilinde gönül kelimesine en yakın kelimedir. Fuat sezgin sadece bir bilim adamı değil, gönül adamıdır da. Hiçbir zaman şan ve şöhretiyle öne çıkmak istememiş, insanlara daima nezaket ve asaletle muamele etmiştir. Zamandan tasarruf etmek için 40 yıl boyunca öğlenleri bir dilim peyniri ekmeğine katık etmiş, dünya zevklerinden feragat ederek sabr-ı cemil ile yaşamış, hakiki bir zahid misali yaşamıştır.

Polemiklerden, tefrikalardan, şahsî çekişmelerden, dedikodulardan uzak, tevazu ile vakar arasında dengeyi kurabilmiş, güçlü bir kişiliktir Fuat Sezgin.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Marifet ve iltifat



Çünkü o, gayeyi hiç unutmadı. Yola ilk çıkıştaki arzu ve emeli bir kenara bırakmadı. Çünkü Dava büyük davaydı; nefsaniyet, şan-şöhret değildi. Ne yaptıysa ibadet aşkı ile yaptı. Ne diyordu? “Kitap okumak ibadet etmek gibidir. Kitap okurken etrafına kapılarını kapatır, her şeyden soyutlanırsın; işte o zaman kitap okumuş sayılırsın.’’ Onu en çalışkan meslektaşları arasında bile seçilir kılan gözünü yüce idealden ayırmayan bu ciddiyet ve azimdi. Övgüler, ödüller, nişanlar, alkışlar… Daha 1978 yılında Kral Faysal İslamî İlimler ödülüne layık görülür. 1980’de Frankfurt Am Main Goethe Üniversitesi plaketi verilir. 1982’de Almanya 1. Derece Federal Hizmet Madalyası yetmez, 2001 yılında Almanya Üstün Hizmet Madalyası ile taçlandırılır… Bu mükâfatlar onu çalışmalarına daha bir şevkle sarılmaya sevk eder. Asla şımarmaz, gevşemez. Devletler düzeyinde saygınlığı tescillense de, dünya çapında bir şöhrete erişse de o gene aynı Fuat Sezgin’dir. Yüzü tozlu nüshalara dönük, ciddi, endişeli ve hülyalı.

Çünkü o, gayeyi hiç unutmadı. Yola ilk çıkıştaki arzu ve emeli bir kenara bırakmadı. Çünkü Dava büyük davaydı; nefsaniyet, şan-şöhret değildi. Ne yaptıysa ibadet aşkı ile yaptı. Ne diyordu? “Kitap okumak ibadet etmek gibidir. Kitap okurken etrafına kapılarını kapatır, her şeyden soyutlanırsın; işte o zaman kitap okumuş sayılırsın.’’ Onu en çalışkan meslektaşları arasında bile seçilir kılan gözünü yüce idealden ayırmayan bu ciddiyet ve azimdi.

Bunca çilenin, göz nurunun yöneldiği büyük dava neydi? İslam medeniyet ve biliminin iade-i itibarı!.. Üstad Sezgin, belki de en baştan itibaren şu hakikatin sezgisine sahipti: İslam, Medine’de, yani şehirde doğmuş gelişmiş, bir vahiy ve şehir medeniyetidir. Derin ve özgün bir dünya ve insan tasavvuru olan böylesi bir medeniyetin kendine özgü bir bilim ve teknolojisinin olmaması elbette ki düşünülemezdi. O bilim ve teknoloji de İslam medeniyetinin özündeki zarafet ve hassasiyetlerle uyum ve bütünlük içinde olacaktı tabiatıyla. Şu bir gerçek ki Fuat Sezgin’i büyüleyen de bu zarafet ve bütünselliktir.

Kitap okumak ibadet etmek gibidir. Kitap okurken etrafına kapılarını kapatır, her şeyden soyutlanırsın; işte o zaman kitap okumuş sayılırsın.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Enstitü

Apaçık gördüğü hakikatin ilgili herkesçe görülmesi uğruna elinden geleni yaptı. Faaliyetlerini kurumsallaştırma adına bir enstitü kurması bundandı. 1982’de Frankfurt’ta Goethe Üniversitesine bağlı Arap-İslam Bilimler Tarihi Enstitüsü vefatına kadar onun başkanlığında hizmet verecekti.

Prof. Fuat Sezgin çok özgün ve bir o kadar meşakkatli bir işe daha girişerek İslam bilginlerinin yapıp kullandığı bilim aletlerinin modellerini yapmaya kalkar. Yazma eserlerdeki tarif ve resimlerden hareketle, sadece birkaç tanesinden yapıp bir odayı doldurabilir miyim diye başladığı çalışma müze kuracak aşamaya kadar gelir. Frakfurt’ta kurduğu İslam Bilim Tarihi Müzesi’nde bu aletlerin 800’den fazlası, inkâr edilen bir tarihin şahitleri olarak dile gelir.

Bu ve kuracağı diğer müzelerdeki aletleri tanıtıcı mahiyette 5 ciltlik İslam’da Bilim ve Teknik adındaki bir katalog eser de mevzubahis çalışmaya eşlik eder. Böylesine kapsamlı ve titiz bir ansiklopedi bugüne kadar müze katalogu olarak görülmüş şey değildir. Eser Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak 4 dilde yayınlanacaktır.

“Batı, bilimini sanıldığının aksine, din adamlarına borçlu.

Avrupalılar; Sicilya ve Endülüs’te tercüme edilen İslam bilginlerinin eserlerini kaynak göstermeden intihal ediyorlardı.”

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Aydınlık çağ kaşifi

Fuat Sezgin’in bir bilim adamı olarak tezi gayet sade ve nettir: Karanlık çağ olarak anılan ortaçağ Müslümanlar için hiç de karanlık değildir, gayet aydınlık bir çağdır… Batı’nın benmerkezci bilim tarihi anlayışının karşısına yalın kılıç çıkarak şu yalın gerçeği haykırır: Modern bilim tarihinin temelini atanlar ve gelişimini sağlayanlar Müslümanlardır!.. Batı medeniyetinin temelinde Yunan değil İslam medeniyeti vardır! Doğu olmasaydı, Batı olmazdı… Üstad bu hakikatlerden zerrece şüphe duymamış, her fırsatta da hiçbir aşağılık kompleksine kapılmadan kendini ifade etmiştir:

Müslüman dünyasındaki gerilemeye İslam’ın sebep olduğu iddiası doğrulansaydı 60 yılı bulan araştırmalarımda bu gerçeği kabul etmek zorunda kalırdım. Gerileyişin sebebi din değildir. Başka tarihî sebepler var. Müslümanlar, 8. ve 16. yüzyıllar arasında tüm ilim dallarında önemli buluşlara sahiptir. Papazlar, Müslüman âlimlerin kitaplarını Latinceye tercüme ederek bilimsel gelişmenin ilk adımlarını atıyordu. Avrupa’da başka okuma yazma bilen yok gibiydi. Bu arada Batı, bilimini sanıldığının aksine, din adamlarına borçlu. Avrupalılar; Sicilya ve Endülüs’te tercüme edilen İslam bilginlerinin eserlerini kaynak göstermeden intihal ediyorlardı.”

Profesör Sezgin’e göre bilimler tarihi kendi bütünlüğü ve sürekliliği içinde ele alınmalıydı. Hiç bir medeniyet uzay boşluğunda boy atmıyordu, hepsi bir diğerinden etkilenerek tarih sahnesindeki yerini alıyor ve kendisinden sonrakine etki ederek çekiliyordu. Yunan bilimlerinin kökleri Mısır ve Babilonya’ya yani Irak’a uzanırken, İslam bilimlerinin kökleri de Yunanca metinlere kadar uzanmaktaydı. Tıpkı Batı’nın bugün ulaştığı bilimin kökeninde de İslam bilimlerin yer alması gibi.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Batı'nın tabularına karşı gerçekler

Fuat Sezgin’in diğer dikkat çekici çalışması da Amerika kıtasının ilk haritasını yapanların Müslümanlar olduğunu ortaya çıkarmasıdır.

Rönesans ile ilgili tabuları da yıkan yine odur. Rönesans denen yanlış ve hastalıklı bir anlayış üzerine temellenen Avrupa merkezci bilimler tarihi anlayışının kofluğunu gözler önüne sermiştir. Gerek son dönemiyle Osmanlı’da olsun, gerekse de Cumhuriyet döneminde olsun toplumumuzun Rönesans ninnileriyle büyütüldüğüne işaret etmiştir. Fuat Sezgin büyük bir medeniyetin çocuklarını asırlar boyu daldıkları ölüm uykusundan uyanmaya bilimin diliyle çağıran unutulmaz bir müezzindir.

Görüleceği üzere merhum Sezgin’in tüm gayret ve mücadelesinin özü budur: İslam alimlerinin bilimler tarihindeki yaklaşık 800 yıllık üretken devirlerini insanlığa hatırlatmak ve bilimler tarihinde İslam medeniyetinin özel yerinin dünya tarafından bilinmesini sağlamak. Müslüman kavimlere, araştırmacılara, gençlere kendi şahsında somutlaşan o özgüven ve özsaygıyı aktarmak, nakşetmek.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Millî
Duruş

Batı’da geçirdiği on yıllara rağmen Batılı olmamış, Batı’nın devşirmesi olmamış, kimliğini ve kişiliğini hiçbir pahaya satmamıştır. Milli duruşunu ve haysiyetini asla terk etmeyen gerçek bir vatanseverdir. O, durduğu yerin de farkındadır, duruşu korumanın zorluğunun da. Nitekim hizmetlerini vesayet altına almak isteyen Batı, ona cazip tekliflerle yanaşacaktı. Sözgelimi Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau, kendisine Alman vatandaşlığına geçme teklifinde bulunacaktı. Sezgin, teklifi tereddütsüz reddedecekti. Bu durumu şaşkınlık duvarıyla karşılayan Cumhurbaşkanı Rau’ya, Fuat Sezgin taşı gediğine koyan bir cevap verecekti:

Fuat Sezgin Almanya’da kurduğu enstitü ve müzeyi Türkiye’ye taşıma sevdasından hiç vazgeçmedi. Geçmişi geleceğe taşıyacağı bu sevda için elinden geleni yaptı. Neylesin ki Türkiye’nin dünya çapındaki bilim markası, aradığı muhatabı ülkesinde bir türlü bulamadı. Ta ki 2000’li yıllara gelinceye dek.

Ümitvar mücadelesi nihayet semeresini verdi ve 2008’de İstanbul Gülhane Parkı içerisindeki binada hayali ete kemiğe büründü. 800 eserin bulunduğu bu ikinci müze, sadece milletimize değil aslında insanlığa kendi hikâyesini evrensel bir dille aktarmaktadır.

Ben kendimi vatanımdan hiç ayrı düşünmedim. Ben ne yaptımsa hepsini milletim için yaptım.’’

“Müslüman dünyasındaki gerilemeye İslam’ın sebep olduğu iddiası doğrulansaydı 60 yılı bulan araştırmalarımda bu gerçeği kabul etmek zorunda kalırdım.

Gerileyişin sebebi din değildir. Başka tarihî sebepler var.”

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Nihayet gelen taltifler

Bir darbenin acımasızlığıyla üniversitesinden ve yurdundan cüda düşen Fuat Sezgin, devletinden hak ettiği ilgiyi ancak ömrünün sonlarında görebildi. 2008 yılında T.B.M.M Üstün Hizmet Ödülü kendisine tevdi edildi. Keza Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne de layık görüldü. Başta TÜBA olmak üzere bir çok kuruluşta şeref üyeliği payesi verildi.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü de 2013 yılında öğretime başladı.

Prof. Dr. Fuat Sezgin öncülüğünde kurulan İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, üstün nitelikli eser ve ortaya konan özgün çalışmalardan dolayı kurum statüsünde Kültür ve Turizm Bakanlığı 2016 Özel Ödülü´ne layık görüldü.

Çalışmalarını desteklemek adına 2010 yılında Prof. Dr Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kuruldu. Vakıf, üstadın tüm çalışmalarını tek çatı altında toparlayarak geleceğe aktarma amacındadır. Vakıf bünyesinde toplam 17 cilt ve 9985 sayfa G.A.S adlı eseri de vardır.

G.A.S Almanca aslından Türkçe’ye İstanbul Üniversitesi’nde kurulan bir heyet ile tercümesine başlanmış, tüm ciltlerin öncü tercümeleri yapılmış, redaksiyon ve yayıma hazırlanma merhalesine geçilmiştir.

2019 Fuat Sezgin yılı bağlamında bu eserlerin yayınlanması için heyet büyük bir gayretle çalışmalarını sürdürdü, yurtiçi ve yurtdışında çok önemli faaliyetler gerçekleştirildi. 2019 yılında Gülhane’deki Müze’nin yanına Dr. Ursula Sezgin-Prof. Dr. Fuat Sezgin Kütüphanesi de ilave edilerek, büyük allamenin kitaplarının milleti ile buluşması sağlandı.

Almanya 14 bin kitabına
el koydu

Fuat Sezgin Hoca, Türkiye’ye geldikten sonra 40 bin kitabını ülkesine vakfetti fakat kitaplarının tamamını getirmesine ise Almanya tarafından izin verilmedi. 60 yıl boyunca dişinden tırnağından artırarak aldığı 14 bin kitabına Alman devleti keyfi biçimde el koydu. Barbarlık hocayı son derece kahırlandırdı. Bu gaspa karşı hukukî süreç henüz sonlanmış değildir.

BİR MEDENİYETE ADANAN ÖMÜR

FUAT SEZGİN

Son günlerinde bile kitap aşkı

94 yıllık bereketli ve hayırlı ömrünü İslam bilim tarihinin geniş ve derin toprağını kazıyarak geçiren, hakikatin gün ışığı altında parıldaması için gecesini gündüzüne katan bu büyük ilim ehli, buzdağlarını hohlayarak eriten bu sadık âşık, bu yılmak bilmez medeniyet savaşçısı, ne yaptıysa milleti ve ait olduğu medeniyeti için yaptı. “Oku!” emrini hayatının düsturu etmiş mümtaz şahsiyet, hastanede geçirdiği son demlerinde bile “Beni kütüphaneme götürün!’’ diye serzenişte bulundu.

Ve emr-i Hakk vaki oldu, 30 Haziran 2018’de dünyaya gözlerini yumdu. Kökü derin ve asil bir maziye, dalları zarif ve nurani gökkubbeye uzanan bu ilim çınarı bir zamanlar gözü yaşlı terk ettiği sevgili İstanbul’unda, Gülhane Parkı’nda toprağa verildi.

Büyük alimin cenaze merasimine katılan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir millet adına son sözü söyledi:

Bundan sonra bize düşen bu eşsiz mirasa sahip çıkmaktır.

O nasıl ki ecdadının mirasına sahip çıktıysa, öyle. Ancak o zaman onun emeklerinin hakkını verebiliriz. Ve ancak o zaman, belki, yeni Fuat Sezgin’ler çıkarabiliriz.